Özür dilerim.
Seni aldattım. Bir anlık bir şeydi diyemem.
Bu hafifletici bir sebep midir onu bile bilmiyorum.
Seni aldattım çünkü… ile başlayan ve noktasını koyduğum zaman sebebini çözebileceğiniz mantıklı bir cümle dahi kuramam.
İçimde birikmişlikler vardı; içimden atmak istedim.
Kırgınlıklarım vardı, bir de şüphelerim.. Ben kendime bile güvensizdim!
Pişman olacağımı tahlil ederek aldatmadım. Pişmanlık duymadım da diyemem.
Ben seni bilinmezlik tatlı geldiği için de aldatmadım.
Ben yanlıştım, seninle yanlıştım! Ben yanlışı bir başka yanlışla aldattım.
Geri dönüşü olmayacağını biliyordum, geri dönüşü olmasın diye aldattım.
Hakettin, haketmedim, haketmedik. Hiçbirini sorgulamak eski defterleri açmak, vicdansızlık savaşına girmek, ‘hangimiz daha çok kanatıyoruz kanıtlayalım’ iğnelerini derilerimize batırmak, silip atalım sıfırdan başlayalım saçmalıklarını denemek… Hiçbiri ama hiçbiri değil niyetim.
Bazı yanlışların özürleri yoktur.
Benimkinin ise özrünü buldum.
Sadece kendine bakmanı istiyorum, yanındakilere bak…
Ne kadar kalabalıklaştın, oysa ki ben varken hayatında, yalnızca ben vardım.
Sen bile yoktun o zamanlar, yalnızca BEN vardım.
Şimdiyse bir ordun var, sığınakların var, dayanakların, iyi gün arkadaşların, kötü gün dostların ve bunların arasındaki farkı ayırt edebilmeni sağlamış tecrübelerin var.
Ailenin değerini anlamışsındır eminim. Başın yastıktayken en güvenli hissettiğin yerin ailenin kurduğu ev olduğunu anlamışsındır ve gerçek bir eve sahip olmanın değerini…
Sonradan inşa edilen yepyeni beton kokulu binalarda, yere kadar uzanan camlar ve bahçeye açılan gıcırtılı, sürgülü kapılar arkasında, evde iki kişiyken, yalnızca biz varken bile hapishanede hissettiğin evin ‘ait olman gereken ev’ olmadığını öğrenmişsindir eminim.
Evi yuva yapanın pahalı mobilyalar olmadığını öğrenmişsindir, kocaman kristal lambaların bile istemezse bir evi aydınlatamayacağını farketmişsindir. Eminim.
Sonra aşkı buldun.
Hakiki – içten bilemem ama mutlu eden her ne ise aşk o’dur.
Sen mutluluğu buldun.
Yalnızca dış güzelliklerine vurulduğun porselenden farksız sahte centilmenlikleriyle göz boyayan erkek heykellerin, elini tuttuğu zaman ne kadar da soğuk olduklarını öğretebildim ben sana. İstemsizce…
İçten bir kahkahayı, ateşli kavgalara rağmen huzurlu uykuları ben sana veremezdim.
İçten kahkahalarım seninkilerle aynı frekansta değildi benim; ben aya gülerdim, sen aya ağlardın.
Ben hep gülerdim, yalnızca seninle değil.
Sen şimdi hep gülüyorsun ve gülmelisin de…
Sen güldükçe benim yanlışlarımı doğru yapıyorsun, sen mutlu oldukça senin adına ben kendime teşekkür ediyorum.
Seni aldattım.
Rica ederim.

AGYNESS DEYN by TIM WALKER for Vogue UK May 2011
“Aldatmak çoğu zaman karanlıkta yapılan bir hırsızlıktır. Böyle zamanlarda her kadın kocasının gücünün veya zayıflığının sırlarını bir yabancıya, aşığına anlatan bir gönül ayartıcıya dönüşür. Benim ihanet olduğunu düşündüğüm şey, kadınların bir başka erkeğin kollarına girmeleri değil, bunu yaparken kocalarının çıplaklığını bir yabancının meraklı ve alaycı gözleri önüne sermeleri ve bu şekilde kendi yaptıklarını haklı çıkarmaya çalışmalarıdır.” Stefan Zweig
Şüphesiz ki Zweig haklı; aldatmak hırsızlıktır. Partnerinden çaldığın mahremi sudan ucuza ifşa etmektir. Aldatılan taraf kimilerinin alay eden, kimilerininse acıyan bakışları önünde çırılçıplak kalır. Kıyafetlerini çıkardığında olamadığı kadar, derisinin altına kadar, çıplak!
Oysa daha melodramatik bir yanı daha var aldatılmanın; bir yanlıştan en abartı ama en kestirme yoldan kurtulabilme şansı. Herkesin vardır eminim, içinin el veremediği, ama yine de yapmaktan kendini alıkoyamadığı doğru hissettiren yanlışları… Ters yöne girip, elbet bir yerde doğru yola çıkarım ümidiyle karanlığın daha içine, en içine girdiği durumları… Dönülmez akşamları, akşamların ufukları… İşte vakit de çok geç olmadan bu döngüden kurtulabilmeyi sağlayan, surata buz gibi suyun çarpılması sonrası uyanmak gibi bir şeydir aldatılmak.
Kaybetmek zannedilir. Sanki hayat kazanmış sen yenilmişsindir. Boşa giden emekler serilir hemen halının üzerine, ilişkinin her günü sondan başa doğru ilerleyerek hatırlanır, anılar nüfuz eder beynin acıdan arta kalan her bir hücresine ve hatırlanan her mutlu anı için bir ağız dolusu küfür edilir. Acı böyle geçer. Acı zaten zamanla geçer.
İnsanın aldatılmak ile ilgili korkusu bu sürecin yaşanacağını bilmesidir zaten.
Bu süreç acıdır. Bu acı bir süreçtir ve bittiğinde tükenmek de elinde kalan yegane şeydir.
Bu mecburi istikamet olan acı tünelini saymazsak eğer tünel çıkışından sonrası nereye varır?
Tabii ki özgürlüğe…
Kalben, fiilen, tamamen bir özgürlük. Duyguların da özgürlüğüdür bu.
Cümbüş gibi bir şeydir aslında.

Agyness Deyn “White Mischef” by Tim Walker
Bütün negatif duyguları karman çorman aralıklarla, son derecesine kadar yaşadıktan sonra o insan içinde negatifliğe dair çok daha az şey barındırır. Her ne kadar ağzı tam tersini söylese de…
Her ne kadar ‘artık daha karamsar, daha güvensiz’ olduğunu iddia etse de o kişi, aslında zannettiğinden çok daha umutludur; çünkü kendini keşfettiğinden beri çok daha özgürdür.
Ve yanlışın kokusunu almada çok daha ustalaşmış bir halde bulur kendini. Üstelik kendi kıymetini bilme konusunda da bir hayli yol katetmiştir.
Uzun vadede bakarsak, acılar insanı değiştirir derler ya, hayal kırıklıkları ise büyütür insanları. Ve hatta yüceltir ruhları…
Kırılmayan hiç kimse kırılanın halinden anlamaz. Kırılanın halinden anlamayana ise herkes doğrudur. Aldatılmadan önce, seni aldatabilecek biri bile doğrudur senin için. Şimdiyse avcunda bir sürü kriterin var. Seçme şansın var artık senin. Kavgada yumruk yesen kanamayacak bir çehren, bıçak saplasalar atmaya devam edebilecek bir kalbin var. Seni çok güçlü yapmış geçmiş darbelerin var çünkü.
Ve yaşın ilerledikçe sana kötülük yapmış insanları bile merhametle anabilecek bir olgunluğa götürecek bu aldatılış serüveni seni.
Ve belki de sayemde çocuklarına aldatmak ve aldatılmanın ne kadar yanlış bir şey olduğunu öğretebilecek bir tecrüben olmuş olacak.
Seni aldattım.
Rica ederim.

Agyness Deyn by Tim Walker – May 2011
Muhtesem! Farkli bir bakis acisi ve aldatmayi hakli cikaricak nedenler👌🏻👏🏻 Aldatilmanin dayanilmaz hafifligi gibi bir durum😊
BeğenLiked by 1 kişi
Hayranlığım gün be gün artıyor.
BeğenBeğen
…yaşadığım sokak, sokak lambaları, şu an içinde bulunduğum ev, salondaki mobilyalar, bir gün hepsi ortadan kaybolacak… tıpkı bedenim gibi. Ama bir şey var ki kâinatın ruhunda iz bırakacak: sevgim. Linda ayrıcalıklı bir yaşama sahip olduğunun bilincinde. Yine de her sabah yeni bir güne açtığı gözlerini hemen kapayası geliyor. Arkadaşları ilaç kullanmasını öneriyor. Oysa Linda’nın istediği hissizleşmek değil, yaşadığını hissetmek.. Yaşadığını hissetmek için yapılanlar, yapılmış olan ve yapılacaklar için.. Paulo Coelho “Aldatmak” okumadıysan tavsiye ederim.
BeğenBeğen