Deniz ilk dalışımdan beri maviydi. Kimileri deniz hepimizin giriniz dedi.
Kimileri deniz bizim denizimiz dedi, yüzdürmedi.
Kimileri deniz kirli, tehlikeli derken kimileri deniz temiz girip kirletmeyin dedi.
Sonunda deniz yine maviydi.
Fakat yalnız kalmıştı mavi. Artık yalnız bir renkti.
Yakasının dört bir yanından çekiştirilen deniz sonunda kendi haline terkedildi. Kimse sahiplenememişti, ve kimse sahiplenmek isteyeni sevmemişti. Sevgisiz kalmıştı deniz, cıvıl cıvıl insanlarına hasret kalmıştı.
Bir tek yaşlı bir teyzesi kalmıştı denizin. Gençliğine dair bir kaç anıdan kalma bir denizi sevmişti.
O anılar uzay boşluğunda sonsuza kadar döner döner dururdu. Daha önce söylemişlerdi aşk dediğin bir kaç mutlu andan ibaret ve anıların sonsuzluktaki tekrarları… O da denize aşıktı ve anılarının tekrarlarıyla hafızasında kalan denize hala aşık. Hala aşık. Kimse sevmese de ben severim diyordu, rengi solsa da severim, defolu olsa da severim, tam kalbinden kanamaya başlasa da severim, kan kırmızı deniz olsa yine severim.. Üstelik sahiplenmeden seviyordu. “Benim olmalısın!” egosuyla kurgulanan sevmelere inanmazdı. Sahiplenmeden seviyordu, “bir gün bir başka küçük kızın denizi, torunlarımın denizi olacak ya ” diye el sallardı. Denize. Hoşçakal’dan çok Merhaba der gibi !
Hep umutluydu.
Son güne kadar umutluydu.
Bu deniz dinmez, bu deniz inmez, bu deniz ölmez, bu deniz bölünmez…
Mavi umut demekti. Hiç mi düşünmemişlerdi. Öyle olmasa deniz neden maviydi ki…
Sonra?
Küçük kız büyüdü.
Deniz kurudu.
Yaşlı kadın öldü.
İçine doğduğum “politikayı” hiç bir zaman sevemedim. ‘Arzu edilen’ ve ‘mümkün olan’ı uzlaştırmaya çalışırken tanrıcılık oynama tiyatrosu, daha da kötüsü tanrının iki yüzlü bir yanılsamasıdır bence politika. Duruma göre bir adım ileri iki adım geri gidebilmeyi gerektirir ki bu durmadan yerinde saymak demektir.
Durmadan yerinde saymak da bir meziyettir. Aşağı gitmek de oldukça mümkün bir olasılıkken…
Ama politikacının makbulu; hiç bir zaman büyütemeyeceğini bildiği bu bebeği yerinde saydırırken, en yüce yorganlara saranı, en pamuksu uykulara boyayanı, ona en masum hikayeleri anlatıp en temiz rüyaları gördürenidir.
Yani en iyi yalan söyleyeni, kendine yalan söyleyeni, inancına yalan söyleyeni, yalanlarına yalan söyleyeni en sevilenidir. Çünkü hepimiz severiz yalanları, doğrulardan korktuğumuz için.