ZAMAN DOLABINIZ BÜYÜK MÜDÜR?

Standart

– Zaman güzel bir şey midir ki?

Öyle olsaydı kolumuzda bir kelepçe gibi taşır mıydık, sanki o hep kaçmak ve biz durmadan yakalamak istercesine peşinde olan zaman avcılarıymışız gibi… Sanki küçük çocuğunun büyümesini, gözlerinin hapsinde tutarak engellemeye çalışan ebeveynlermişiz gibi.

Evet, buydu! Baktığında gerçekten çocuğunu değil, çocuğu üzerinden kendi hatalarının  yansımalarını gören ebeveynlerin, geri almaya çalıştıkları şeydi zaman. Kendi geçmişlerini  sıfırdan inşa etmek için çocuklarını kullanan ebeveynler için en hayati şey..

Ve duvarlarımıza çivilerle çaktığımız şey..

Onca soğuk metal çivilere karşılık bir türlü durdurmayı beceremediğimiz şey..

Bana kalırsa bir dolaptı bu zaman denilen şey.  Heybetli bir kavak ağacından el işçiliğiyle oyulmuş, şimdiyse oyukları tahta kurtları tarafından yenmiş, her yanı çizikler ve deliklerle dolu, çokça seneler önce rengini kaybetmiş, metalik griye çalan küf kokulu dolap. Evet benim dolabım tam olarak buydu.

İçine gömdüğüm bütün ıvır zıvırlarımı, bir daha kullanmayacağım anılarımı, asla dönüp bakmayacağım fotoğraflarımı ve ne yazık ki üzerimde imzasını bırakmamış olan insanları taşıyan ya da daha güzel bir tabirle “biriktiren” bu dolap; içine koyduğum her parçaya geçmişin rutubetini sindiriyordu. Öyle olmalıydı. Hayalimde öyleydi belki gerçekte daha güzeldir. Tam olarak bilemem.

Ne yollar katettiğimi hatırlamak için dolabı açmama gerek bile yoktu, büyüklüğüne bakmam yeterliydi. Peki ben bakıyor muydum? Hayır. Hatırlamak istemediğimden miydi? Yalnızca umursamadığımdan. Hatırlamaya üşenen zihnimde en ufak ilgi kıpırtısı yoktu dolabıma dair. Sadece benim olması fikri hoşuma gidiyordu. Bir şeylerin tüketilmiş olsa bile bunun tarafımdan yapılmasının olmasının verdiği sahiplenilmiş gurur hissi. Benim!

Peki dolabın açılma ve zamanın ortaya saçılma ihtimali korkutuyor muydu beni? Yok canım! Artık herkesin görebileceği şekilde ortada dursundu. Merak eden bakabilir, ben etmiyordum.

Çünkü özgürlüklerimizi en çok kısıtlayan şey; takip edemediğimiz zaman değil, takip ettiğimiz için zamandı! Bense onu bir dolaba tıkıp, özgür olmayı seçmiştim.

Dolabımı evime ilk aldığım gün ne zamandı hatırlamıyorum ama beraberinde parmak kadar bir çocukla beraber gelmişti. Çocuk, yelkovanın akrebi takip ederken arkasında bıraktığı toz gibi kokardı. O da benimle birlikte büyüdü. Tecrübe adını verdiğim hala genç ama yaşından önce olgunlaşmış çocuk, benim ilk çocuğum.. Ne isterdi benden inanmazsınız ama! Beni olduğum yere mıhlamak isterdi, bir adım sonrasını bilmiyor olmanın korkusuyla olduğum yere çakılmamı ve bir daha adım atmamamı isterdi. Ne komik! Hep burnumun dikine giden ben bir adım sonrasından korkar mıydım sanıyordu! Tecrübe de benimle tecrübelendi. Sanıyorum ben olmasaydım o hiç doğmayacaktı bile.

edward-hopper-morning-sun-art-print-2915

Edward Hopper – Morning Sun (1952)

Anlamakta zorlanıyordu. Görüyordum.

–  Yani tecrübelendin, zaman aktı geçti, biriktirdiklerin çoğaldı dolayısıyla dolabın büyüdü… Ve sen büyüdün bu arada. Hatta yaşlandın. Kadınların narin yaratıklar olduğunu, sanki bir dokunuşta parçalanabilecek bir tomurcuk, sert bir bakışla çatlayabilecek bir ayna, gün ışığının bir parçasına haddinden fazla maruz kalsa eriyebilecek bir buz kütlesi gibi bir anlık dikkatsizlikle çabucak ezilebilecek olduklarını iddia edenlere tüm hayatın boyunca kafa tutan sen, bir kadın olarak gücünü yitirmeye başladın. Farkında mısın? Hızını kaybettin önce, sonra çevikliğin azaldı. Derinin rengi de hafiften sarıya çalmaya başladı. Göz altların daha bir yere yakın artık sanki. Gözlerin daha kanlı bakıyor. Eskiden sana Güneş derdim, şimdiyse daha çok sönmüş Ay’a benziyorsun. Ne dediğini hiç anlamadığım karmaşık ama renksiz bir Ay’sın.

Ve kulaklarımın davetiyle buluşan sözlerinin cesareti, ekledi;

-O halde sana bakıyorum da, tılsımı yitirmeye sebep veren bir şey güzel bir şey olamaz, olamamalı! O halde zaman güzel bir şey değil?

Sanki fikrini değiştirmesini sağlamalıymışım gibi, dünya, hayır durmamış, daha çok soğumuş gibi, o anlam arayan buz bakışlarını üzerime dikti. O bana bakarken dilim dillendi.

Açıkladım, o da ısındı bana;

Zaman güzel bir şey olabilir dedim. Mesela o taze meyve kokulu ağaçların altında oturan Isaac’ın kafasına düşen elmayla “Buldum” dediği zaman. Ne aradığımızı bile bilmezken cevabı bulduğumuz zamanları düşünsene! O sisli yolların bir anda aydınlanmış olabileceği ihtimalinin yarattığı hissi. Sanki bütün olasılıkların karşımıza dizildiği ve hepsini aynı anda görebildiğimiz o ‘yolunu bulma’ hissini tattığımız zaman..

Benim için bu, tüm duygularıma tercüman olabilecek iç sesime kavuştuğum zamandı. Başka bedenlerin zihninde bulunmaktan çok yorulan ama duraklamak için bile yine başka bir zihin arayışında olan benden uzaklaşmaya karar verdiğim gündü. Kendi özgürlüklerini deneyimlemek yerine başkalarınınkini kısıtlamaktan daha çok zevk alan çevreleri ardımda bırakmaya karar verdiğim gündü.

Ne kadar güzel bir gündü.  Yol ikiye ayrılmıştı ve ben daha az tercih edilmiş olan patikayı seçmiştim. İşte bütün farkı o yolu seçmem yaratmıştı.

Hiçbir süslü sözcüğün yeterince güzel tasvir etmeme imkan vermeyeceği o iki tarafı sarı-yeşil karışımı renkte ağaçlarla kaplı yolda ellerimi bisiklet gidonlarından kaldırdım ve tekerleklerin beni nereye götüreceğini kontrol etmeden biliyordum.

Bazı zamanlar vardır ki; şu an gibi, hala o yolda olduğunu bilmek gibi.. Sonsuza dek içinde kaybolmak istediğimiz zamanlar..

İşte o zaman, zaman yalnızca güzel bir özgürlük olabilir.

6afc18115b35c879f064ad598f19c9ed

Edward Hopper – Cape Cod Sunset (1934)

ZAMAN DOLABINIZ BÜYÜK MÜDÜR?’ için 6 yanıt

  1. Azurah

    Neye olursa olsun bağımlılıklarımız en karanlık zindanımız, irademiz en ise güçlü özgürlük aracımız.  Zamanın ötesine geçebilmek için, belki de tüm o dolapları, zindanları yakmak gerekiyor tatlım. “Vazgeçmenin dayanılmaz hafifliği” dedin ya, vazgeçme cesaretini göstermek lazım. Bunun için kendimizle anlaşmamız lazım 🙂
    Oldukça uzun ve zorlu bir patika, ama, seni ilk tanıdığım günden beri biliyorum; hiç bir zorluk sana engel olamayacak, dünyayı yerinden oynatacaksın. Sadece varlığın yeter 🙂
    Kalemine sağlık…
    kocaman öpüyorum
    😘💫🧿

    Beğen

renin esmer için bir cevap yazın Cevabı iptal et