VAZGEÇMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Standart

Dün gece dünyanın en güzel şehirlerinden birinde, aslında hoşnutsuz olmasını gerektirecek hiçbir durum olmadığına kendini inandırarak yatmıştı yatağa. Kendine yalan söyleyerek mutlu rolüne bürünmeyi öğrenmiş tipik kadınlardan biriydi. Sağ yanında uyuyan melek yüzlü bir adam. Uykusu çok yoktu, sessizce ayağa kalktı. Sonra neden bilinmez, o hep kilitli duran kasanın anahtarını eline aldı. Niye böyle bir merak doğmuştu içine? Kilit açıldı. Kenahet gerçek oldu, kuşkuya mahal vermeyen heyecan arayışları ortaya saçıldı. Eski sevgilisine yazılmış mektuplar, resimler… Resimlerde melek yüzlü adamın üstündeki kazak çok tanıdıktı. “Bu kazağı ben almıştım ona!”

Kadın önce empati kurmak istedi. “Ne yaptığı değil  neden yaptığı önemli.” diyen iflah olmaz bir hümanistti. Önce kendini suçladı, “Benim yüzümden mi yaptı? İlgim mi yetersizdi, sevgim mi? Ben mi yetersizdim?” Kısa bir sorgulamadan sonra yargılayıcı düşünceleri ok gibi adama doğruldu. “Peki neden?” diye sordu.IMG_9079

Bir söz okumuştu, onu düşündü sonra… “Eşlerden birinin, diğerini umursamadığı için bir gönül macerasına yelken açması nadiren görülen bir durumdur. İnsanın partnerini aldatma zahmetine katlanması ve bunu bu denli gizleme çabası içinde yapması için genelde onu epey önemsiyor olması gerekir.” Gizlemek yerine niye ayrılmadı ki o halde diye sordu kendine…

Gecenin o saatinde ay bütün görkemiyle parlarken, kendi sönmüş kalbine bakıp bir karar verecekti. Ya görmemiş gibi  yapıp savaşacaktı, ya da oracıkta vazgeçekti…

Ne kadar düşündü, kendine gelmesi ne kadar sürdü bilinmez. Ama zaman durdu o anda, tik tok’lar durdu, deniz durdu, rüzgar durdu, kalp durdu. Oteller, tatiler, haritalar, planlar, hayaller, anılar, büyük aşklar yoktu artık. Kadın da kendini sokağa attı.

IMG_9071

Nefessiz kalana dek koştuktan sonra, tekrar nabzının düzeldiğini ve rüzgarın yeniden esmeye başladığını hissettiğinde kadın, zamanı sondan başa doğru geriye sardı. Bütün zamanlar  birbirine karışmıştı, daha düne kadar ölesiye sevdiği adamı şuan ölesiye yitirmişti. Şuan var mıydı, an şu an mıydı? Dün hiç yaşanmış mıydı? Ne kadarı yaşanmıştı. Film şeridini geriye sararken kadın farketti ki aslında yaşanan her şey; kendi yanılgıları, yanılsamaları ve olmasını düşlediği ideal geleceğinden ne kadar feragat edebildiğini kanıtlayan yetinme kabiliyetiydi.

Kadın yüzyıllık beyin uykusundan uyanmışcasına birden hatırladı. Kadın her küçük detayda adama sevildiğini hissettirirken, adam hiçbir detayı farketmemişti. İlgisiz kalan her şeyin  çürüdüğü, öldüğü bilinen bir gerçektir. Kadının da aslında sineye çektiği hayalkırıklıklarıyla dolu çürümüş bir bedeni vardı. Sadece o bedeni en güzel, çiçekli, renkli elbiselerle örtebilecek kadar sevgisi de mevcuttu.

Adamı düşündü, doğru insan zannettiği adamı. Aslında ne kadar özgüvensiz ne kadar güçsüzdü. Kadının, adamı hep bir koruyup kollama, sefkat verme isteği aslında adama içten içe duyduğu acıma hissine dayanıyordu. Acıklı bir biçimde özgüvenden yoksun, ne kadar çekici olduğundan emin olmayan, başkaları için sevilir ve istenir olup olmadığını tekrar tekrar öğrenmesi gereken erkek ne çok tehlike arz eder. Bu doğru bir sözdü. Adam tam da böyle biriydi. Ne ironiktir ki hayallerini adam için küçültmeyi öğrenmiş bir kadın, o küçük hayallerinden bile ihanet görmüştü.IMG_9081

Doğru insan sanılan şey mükemmel tamamlayıcılık, kusursuz ilişki algoritması gibi soyut bir düşünceden ziyade, benzeşmezlikleri hoş görme yeteneğidir. Uyuşmak aşkın bir kazanımıdır, önkoşulu olmamalıdır. Kadın hep buna inanmıştı. Bütün o empati, bütün o hoş görme meziyeti işte bu düşünceden geliyordu. Ama hatalıydı, bütün o hoşgördüğü şeylerin alt notalarında sevilmemişliğin kokusu olduğu gerçeğiyle ilk defa yüzleşiyordu. Adam, kadını sevmemişti. Ya da geleneksel sevgi kanunlarının dışında “kendince” sevmişti.

“Romantizmin bakış açısında her şey çok nettir: insan hem birini sevdiğini -dolayısıyla müşterek hayatlarına kıymet verdiğini- söyleyip hem de gidip bir başkasını sevemez, başkasıyla olamaz. Böyle bir felaket gerçekleşmişse, ortada sevgi mevgi yok demektir. Üstelik bir insanın sevdiğini söylediği insana yapıp yapabileceği en beter şeydir. Tekeşlilik kökleri çok derinlere uzanan bir fedakarlıktan ve karşı tarafın gelişimi ve iyiliğiyle sahiden ilgilenmekten kaynaklanır. Ve sevginin en doğal halidir. Akıl sağlığı yerinde bir insan, eğer gerçekten sözlerindeki gibi “sevmişse” ancak tek bir kişiyi sevmek isteyebilir.”

Geri alması gerekti kadının. Çok vermişti, çok sevmişti şimdi herşeyi geri alma zamanıydı. Kadına sevmeyi öğreten adam şimdi vazgeçmeyi de öğretecekti…

Ve kadın gitti.

Yanına hiçbir şey almadan. Bütün kalbini o geceye boşalttı.

Gözlerinin bakışı, ışığı bile değişti. Bir anda! Yıldırım çarpmışcasına!

Yarın yeni bir gün olacaktı. Ve yarın çok daha parlak bir gün olacaktı…

IMG_9072

Vazgeçme eylemi umudun tükendiği an gibi görülse de bir diğer yandan kendi adına ilan ettiğin bir devrimdir. Başkalaşmaya giden yoldaki ilk adım, değişimin ta kendisidir.

Sevdiğin şey uğruna kendinden vazgeçmeyi reddetme kararıdır. Mutluluğu mutsuz olduğun yerde aramaman gerektiğini öğrenmiş olduğunu gösterir ve böylelikle biraz daha büyüdüğün biraz daha olgunlaştığın gerçeğini farkedip kendinle gurur duymanı sağlar.

Bazen önümüzde tek alternatif var zannederiz. Tek mutlak doğrumuz ve tek hedefimiz olur ve biz durmadan aynı alternatifi deneriz. Ve o gerçekleşmediğinde yoruluruz, kırılırız, hayal kırıklığı yaşarız. Peki ya başka alternatifler kazandırıyorsa, aynı şeyde diretmek kazanç mıdır? Tek gördüğümüz daha doğrusu görmeyi seçtiğimiz aslında tek değildir, sadece bizim görüş alanımızda o vardır. Biraz daha maceraperest bir gözle bakarsak güvenli bölgeden çıkıp yeni heyecanlara atılabildiğimizde, büyük resme odaklanabildiğimizde aslında dolaylı olarak bir nevi vazgeçiş gerçekleşir. O olur, sen yapmazsın. Bu bir eylemden çok bir oluştur. Olması gerekendir. Aptallığından vazgeçmeye, ısrarcılığından vazgeçmeye, üstünü başını kirleten tozdan isten vazgeçmeye başlarsın. Varlığını doyurmayan işlerden, gelişmenin mümkün olmadığı yerlerden, ruhunu tatmin etmeyen ilişkilerden koparsın. Bu vazgeçiş bir diğer manasıyla farkındalıktır.

IMG_9075

Aşkta da aydınlanmamız aşkın müfredatından geçmemize bağlıdır; bu da aslında aşkın aşama aşama bir ders gibi öğrenildiği ve aşkta öğreneceğimiz son dersin de gerektiğinde vazgeçmek olduğunu farketmekle olur.

Şimdi elinize hayali bir makas alın. Size iyi gelmeyen bütün bağları kesin. Geçmiş hesaplaşmalarını, tüm karmaşık dialogları,  tüm kırıcı sözleri, tüm korkutucu düşünceleri, değerinizi bilmeyen insanları… O insanın ‘kendini önemseme balonu’nu patlatın! Herkese, her düşünceye ‘ben daha önemliyim’ deyin!

Kesin, kırpın, vazgeçin.

Özgürleşin!

Güzelleşin!

Reklam

VAZGEÇMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ’ için 3 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s