‘Güzel’ Bir Panzehir

Standart

“Bir gün O’nu buralara getireceğim ve O buraların değerini anlayacak!” demiştim, bana dönüp “Bir gün O’nu buralara getireceksin ve O senin değerini anlayacak!” dedi.

Lake-HD-Desktop-Wallpaper-700x393

Deniz ağaca aşık olmuş, ağaç denize dalını uzatmış ve bankta oturmuş bu saf aşka şahitlik yapan küçücük bir kız çocuğu var. Lüle lüle kumral saçlı, sarı elbiseli… Kız çocuğunu o portreden çıkarsam tablo bambaşka bir hal alır. Oysa ki her şey olması gereken yerde. Güneş gerektiği kadar yakıyor, rüzgar gerektiği kadar esiyor.

Öyle güzel bir yerdeyim ki; bahçe gördüğüm en güzel bahçe çünkü onu ben görüyorum. Deniz girdiğim en arındırıcı deniz çünkü ben tenimde hissediyorum. Her zaman duyamadığımız kuşlar bile bugün ötüyorlar. Onlar bile benim için uçuyor adeta. Belki dans ediyorlar, aşkı kutluyorlar. Güzel ne varsa tam burada şu an, benim baktığım yerde…

Hiç burayı başka bir yere değişmem dediğin oldu mu? Benim oldu. Burayı sana hediye etmek isterdim. Yalnızca sana!

ws_Fields_Dirty_Road_&_Big_Clouds_1920x1200

Bir yeri gerçekten sevdiysen, o yeri tek bir kişiye hediye etmelisin. Sadece bir kişiyle paylaşmalısın, yalnızca bir kişiye vermelisin haritayı böylece seni orada bulabileceğini bilsin. Kimse seni bulamazken o seni adım adım takip edebilsin mutluluğa kadar…

Bir yeri sahiplendiysen, yalnızca bir defa geçmelisin o yerin içinden, tüm duygularınla… Yalnızca bir defa gözlerini kocaman açmalısın ki o gözler kaydetsin her bir kıvrımı, her bir çigiyi ve her bir dalgayı. Pır pır eden ruhun, gözlerinden beynine çıkmalı, beyninden karnına inmeli ve sonra tekrar beynine çıktığında sönmemeli, ruh beyninin içinde sonsuz bir meşale gibi yanmalı. Yanmalı ki kalbin hep hatırlasın.

Tek bir ziyaret ve sonra bir daha gelmemelisin! Eğer güzelliği sonsuza dek muhafaza etmek niyetindeysen; ilk günkü, seni büyülemiş mucizevi saniyesinde dondurup zamanı, anılarına orada demir atmalısın.

İkinci defa aynı yere gittiğinde, yine seversin, ama bu defa ağaçların kurumuş dallarını farkedersin. Belki çatlak çatlak olmuş, susuz yaz etkisindeki toprağı… Güneşin çok fazla ısıttığını da söyleyebilirsin, hatta tenini kuruttuğunu. Kuşların ötüşleri yerine yalnızca sinek vızıltılarını duyabilirsin.

Üçüncü defa orada bulunduğunda seni cezbeden her bir detayın yavaş yavaş bayatlamasına şahit olursun. Yani orada güzel olan ne varsa, güzel olmayan anılarının istilasına uğrar ve kaybedersin orayı. Toprağını kaybedersin, beyaz bayrağını çekip uzaklaşman gerekir. İnsan tekrara düştükçe düşünür ve düşündükçe sorunları yoktan var edebilir. Aşkın ölümü önlenemez. Sahip olduğun o cennet eni sonunda düşecektir gözlerinden. O yüzden bir manzara bir defaya mahsus özeldir.

25698498074_ec8bcf6385_b

Sevgili bulut, eski resimlerden tanıdım seni. Sen o beyaz dağların dimdik indiği, benim o güne kadar görmüş olduğum en cazibeli adaya, çok defa gitmişsin bundan önce… Çok defa ve hatta oraların değerini anlayamayacak insanlarla… Sen oraları bir sürü çalıyla çırpıyla, bir sürü ikinci el anıyla, bir sürü kirli çamaşırla, pis kokulu yosunlarla harcamışsın! Harcamamış olsaydın eminim sen de benim kadar büyülenmiş olurdun. Bileği çiçek dövmeli bir hapishane. Sen kendini, kendi fotoğrafının içine hapsetmişsin. Ve ikinci kez, üçüncü kez ve hatta bir çok kez daha gördüğünde hep gördüklerin anı artıkları olmuş. O yüzden artık simsiyah bakıyorsun ya, her yeşile, her maviye… Ve artık yağmur yağdıramıyorsun bile buralara çünkü yağmana sebep olacak ilhamını kaybetmişsin.

Bense ilk ve son kez görüyorum burayı. Ne büyük bir şans! Güzellik benim gözümden damla damla damlıyor. Hem de su tuzlu bile değil. Baktığım yerler gökkuşağı.. Böylesine bir saflık, tenimi ferahlatan oksijen, renk cümbüşü… . Buraya başka birini getiremem o kadar özel ki, yalnızca sen görmelisin. Benim gibi bakmasan bile sorun değil ben sana anlatırım, sen de benimle yaşarsın burayı eminim.

2d82acf52b914cb6a38da2c1daa1fe8d

Biliyorum güzelliği yüceltmek, ödüllendirmek üzerine kurulu değil bu toplum, aksine güzel olanı lanetleyip yok etmek isteyen çirkin insanlar tarafından yönetiliyor bu sistem. O yüzden bu bir roman olsa– bu anı yok edebilmek için gözlerimi oyup beni kör etmek isteyen bir karga çizilirdi bir yerlere. Çatışma olmazsa roman da olmaz. Ve her şey salt güzel olamaz, “güzellik de kontrol altına alınması gereken bir tehlikedir.”

Ama burada güzellik kontrol altına alınamaz derecede dağılıyor, büyüyor, genişliyor. Halka halka etrafını aydınlatıyor. Yeniden doğmak gibi… İnsanın içinden sonsuza dek burada saklanası geliyor…

Ve ben bir gün seni buralara getireceğim, söz veriyorum!

Ve sen buraların değerini anlayacaksın.

Ve sen benim değerimi anlayacaksın.

Şu bir gerçek ki gördüklerini, senin geçtiğin yollardan geçmeyen biri senin gözlerin gibi göremez. Eğer insan az yaşamışsa; gördüğü güzelliklerin değerini bilmez; daha nicelerini göreceğim yanılgısına düşer durmaksızın… Eğer insan çok yaşamışsa; bıkkınlık gelmiştir, gözlerindeki yorgunluktan baktığı yerleri çürütür, içi gibi. O nedendir ki denge çok önemlidir. Dengesini bulmaya karar veren kişi için az-çok yaşamış olmanın bir önemi yoktur çünkü o kişi her defasında öldürür kendini, yeniden doğabilmek için…

Benim kişisel reenkarnasyon dediğim bu olay okuduğum bir romanda ‘hayat’ olarak tasvir ediliyordu; “Deneyimlerini anlamak yerine, kendini kurban ilan edip üzüntüye kapılanların, kendi kendilerini imha etmeleri biyolojik olarak doğaldı. Doğal eliminasyondu bu. Beyinleri adım adım sanki devreleri kapatıyor ve “deneyimle baş edemiyorsan öl” diyordu bedene, Öl, belki sonra bir daha doğarsın, bir daha doğar, belki o zaman anlarsın… Hayatın sana ne anlatmak istediğini, anlayana kadar buradasın, acıdasın, gerekirse ölür ve yine doğarsın.”

Bazen alman gereken dersi almadığın için ve yaşadığın tecrübelerin anlamlarını analiz etmeyi reddettiğin için aynı dersi daha büyük darbelerle tekrar alabilirsin. Bu da gayet doğal. Karşına bu doğa üstü güzellikleri çıkaran yaşamın matematiğinin de belli formülleri var. Ölüp doğmak da çok aşamalı bir süreçtir, siyah-beyaz gibi değil. Solarak kaybolursun ve parlayarak doğarsın… Bazen aynı sebepten iki defa…

Herkesin yeniden doğmuş olduğu bir yer vardır. Belki gitmekte olduğu, önünde kat etmesi gereken binlerce kilometre olan bir otobanda yeniden doğar insan. O zaman o otoban sana özeldir, oradaki mutlu yalnızlığı yalnızca sen görürsün. Ya da yalnız değilsindir  yolda, beraber ilerliyorsunuzdur; o zaman o yol “sizin” olur.

Yalnız bir defa ilerlemelisin o yoldan. Aynı otobandan üç defa geçip aynı başkalaşımı yaşamayı beklememelisin.

Ben o yoldan geçtim, çok güzel bir patikaya çıkardı beni.

Karşımda bir deniz…. Masmavi… Ağacın dalları aşağı doğru eğilmiş, denizin yüzünü okşuyor. Ardında minik bir bank var küçük bir kız çocuğunun oturduğu… Belki 9-10 yaşlarında olan sarı elbiseli kız çocuğu bir sır saklıyor. Suratında muzip bir gülümseme var, sadece kendine ait olan bir sırrı olmasının keyfini çıkarıyor.

Kendine ait, gizli bir yeri olmasının keyfini çıkarıyor.

“Büyüdüğümde tek bir kişiyle paylaşacağım burayı!” diyor, ve “O buraların değerini anlayacak!

Kimbilir kaçıncı defa doğdu o kız çocuğu!

Şimdi büyümüş olan o küçük kıza, denizin yansımasından bakarak:

“Bir gün O’nu buralara getireceksin ve O senin değerini anlayacak” diyorum.

‘Güzel’ Bir Panzehir’ için 8 yanıt

  1. K Alışık

    Gözlemciliğiniz kuvvetli, her gözleme kendi duygularınızla farklı bir yorum katıyorsunuz. İncelenmeye değer, derin bir yazı tarzı. İlgiyle okuyorum, yazmaya devam👏

    Beğen

  2. ilknurakpinar

    Duygusal deformasyonun en güzel tasvirlerinden biri. Cekici bir karamsarlığın derinliğini tüm iyimserliginle ortaya koymussun🙏 sevgiler 🦋

    Beğen

Yorum bırakın